Sen hangisisin? Alan mı yoksa Veren mi?

Almak ve Vermek Üzerine


Bir çok filozof araştırmaya doğa ile başladı ve doğada kendini buldu. Plato'nun "Kendinizi tanıyın" diyerek bir başlangıç noktası vermiştir.

İnsan olmak çok basit bir süreç değildir.Kendini tanımak sabır ve sebat egrektiren bir süreçtir. Çok fazla düşünmeden, sadece rahat ve doğal yollardan hareket etmenin yeterli olduğuna inanılabilinir. Muhyiddin İbnü'l-Arabî'nin ayna metaforunda kısmen aksettiği gibi baktığın ve gördüğün üzerinde ki izahatın gözünde ki perdelerin kalkması ile mümkündür. 

Einstein ise şöyle izah etmiştir.

"İnsan, evrenin zaman ve mekanla sınırlı bir parçasıdır. Kendisini, düşüncelerini ve duygularını, diğerlerinden ayrı bir şey olarak yaşar - bilincimizin bir tür optik yanılsaması. Bu yanılsama bizim için bir tür hapishane, bizi kişisel arzularımıza ve bize en yakın birkaç kişiye olan sevgimizle kısıtlar. Görevimiz, tüm canlıları ve tüm doğayı güzelliğinde kucaklamak için şefkat çevrelerimizi genişleterek kendimizi bu hapishaneden kurtarmak olmalıdır. "

Yanılsamamız, bu dünyayı insanı evrenin merkezinde gören egolarımızdan kaynaklıdır. Gerçeklik egonun üstümüzdeki hükmünü kaldırarak yüksek benliğimize ulaşmamızdır. Ego trafından ele geçirilmedikçe yol gösterici rolü vardır ve ilerleme yolunda farkındalık, ilk basamaktır.

Herkes kendine sorsa bu dünyada alıcı mıyım yoksa verici miyim? Dürüstçe cevap verebilir misin? Bana değil kendine. Verdiğin cevap kim olduğunla ilgili tanımlayıcı sorulardan biridir.

İnsanoğlunun kendi kendini yanıltması çok kolaydır. Bir şekilde durum ve şartlar gereği kendini, benliğini korumak namına yanlış olana doğru deme özelliği ve kendini inandırma gücü vardır. Gerçeklikten uzaklaşma yüreğindeki perdelerin artması demektir. Gerçeklik kime göre gerçeklik diye soruyorsan değişkenlerle dolu bir kavramdır. Eğer kişi gerçekten dürüst olmaya niyetli ise yaşamındaki her davranışı, düşünceyi gözlemlemesi gerekir.

Bir tanıdığım bana alma konusunda çok iyiyim ama vermeği bilmiyorum demişti. Bunu söylemesi farkındalık çalışmasında olduğunu gösterir. Sorun şu ki egoyu ehlileştirmek o kadar kolay bir süreç değildir. Verme kavramı menfaat üzerine inşaa edildiği noktada anlamından sapar. Almak için yapılan bir eyleme dönüşür.

Maddi manevi bir şey verirken ego devrede ise yapılan şey beklenti içerir. Beklentilerde sadece almaya yöneliktir.

Vermek tüm eşyalarını teslim etmek, başkası için hayatınızı feda etmek anlamına gelmez. Birini, bir şeyi sevmek, yardım etmek, iyi dilekte bulunmakta vermektir. Bu dünyanın değer ölçüsü maddiyata dayanmaktadır. Günümüz toplum anlayışında maddiyat yaşamsal bir kavramdır ve kısmen de doğrudur. Vermeği bilmek kadar almayı da bilmek gereklidir. Evren iyi niyetle yapılan her hareketi bir şekilde ödüllendirir ve bu durumda alırsın. Gerçek anlamda vermeden -ki verebilmek de meziyet gerektirir- alma duygusu, kişinin egosunu besler hatta iştahı kabarmış bir canavara dönüşerek bencilleşir ve hükmetme gibi karanlıklara duhul olur.

Denge hayatın her alanında elzem olan bir durumdur. Almak için vermek yerine, gerçekten vermek için verin. Vermek karşılıksız bir eylemdir. Ne hak ederseniz onu alırsınız. Aldığınız şeyin farkında olduğunuz müddetçe.


Yorumlar