İyi misin? Kötü müsün?
İyiliğin ve kötülüğün ikiliği, dünyanın hikayesi kadar eskidir. Kavramları oluşturan insanoğlu kendini, çevresini izleyerek tanımlarda bulunmuş,adına iyilik ve kötülük koymuş. İnançsal olarak iyi melek, kötü melek (şeytan) doğmuş. İkisi de insanın manevi dünyasını oluşturmuş.
İkilikten birlik doğar seni sen yapan taraflarını ifade eder. Kötülük olmasaydı iyiliği anlayamaz; iyiliği tatmamış olsaydık kötülükten bir haber olurduk. Aslında içimden hiç kötülük olmasaydı da saf iyilikten oluşsaydık diyesim gelse de biliyorum ki bu ara yaşam formu bir nevi öğretiler yolu, keşif, macera yolculuğu. İçimdeki kötünün farkındayım ve onu seviyorum çünkü beni daha iyi bir insan olmaya teşvik ediyor. İçimdeki iyiliği de seviyorum çünkü kötülüğün karanlığını görmemi sağlayıp bana tercih hakkı sunuyor. Kısaca ikilikleri seviyorum kendimi bulmamı kolaylaştırıyor.
İnsanoğlu kötü doğabilir mi? Bir bebeğe kötü ruhlu, huylu diyebilir miyiz? İstekleri karşılanmamış bir çocuk veya bebek ağlayacak hatta ciddi sorunlar yaratacaktır. Sevgi görmeğen, dokunulmayan, insanca konuşulmayan çocuk doğal olarak sevgi duygusu yerine başka bir duygu ile kendini besleme ihtiyacı duyacak bir şekilde karşısındakilerin ilgisini çekmeğe çalışacaktır.
Adolf Hitler'i bilmeyen yoktur. Birey, Hitler yandaşı değilse yaptıklarını salt kötülük olarak nitelendirir ki bana göre de dünyaya gelmiş ve kötülüğü seçmiş, yaratıcı rolunü kendi ile özdeştirmiş bir insandır. "Geçmişe gitme şansın olsaydı bebek Hitler'i öldürür müydün?" diye bir soru ile karşılaştım. Cevabım direkt "hayır" oldu. 1)Veremediği canı almak insana düşmez. 2) Masum bir varlığa zarar vermenin düşüncesi bile rahatsız edici bir duygu. Onu sever, sevmeği öğretirdim diye düşündüm. Hiç bir insanın diğerinden üstün olmadığını, herkesin kendince güzellikleri, özellikleri olduğunu göstermek isterdim. Oysa ki o ailesine, yaşamına ve çevresindekileri yorumlayarak üstün bir ırk peşine düşmüş, onlardan olmayanı yok sayma cürettini göstermiştir. Belki de ben de başarılı olamayabilirdim bilemiyorum, belki de olurdum kim bilir. Değişkenler, kelebek etkisi..kaos içindeki düzen.
Hiç kimse doğuştan kötü olarak nitelendirdiğimiz iblisimsi bir varlık olarak doğmuyor. Aile, yaşanmışlıklar, çevre, kültürel faktörler ile yoğrularak kendi karakterlerini yaratıyor; iyi, merhametli, kibar, anlayışlı olabileceği gibi; narsist, sadist bir insan da olabiliyor.
Toplumda karşımıza çıkan kötü olarak nitelendirdiğimiz bireyler kendilerine biçtikleri değer duygusunu korumak için saldıraya geçebilen narsistlerdir. Aşırı bencil ve kibirli kişilikleri vardır. Bu tarz eğilimlerin manipülatif "makyavelci" (politik bakış açısı ile amacına ulaşmak için her yolu meşru, mübah sayma) ve başkalarının duygularına karşı duyarsız empati yoksunu "psikopat", ( acı vermekten keyif alan) "sadist" özellikleriyle kötülüğün tanımını oluşturmuşlardır.
Günümüzde iyilik de gösteriş unsuru olarak kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Topluma mal olmuş bireylerin örnek teşkil etmek için iyi davranışlarını sergilemeleri normal olsa da bireysele indiğim zaman "İyilik yaptım bana böyle davrandı. Nankör!" gibi söylemler karşısında hayrete düştüğümü dile getirmeliyim. Karşılık beklentisi içinde yapılan iyilik, iyilik midir? İyilik söylenebilecek bir şey midir? İyilik yapıyorsan "denize at" demiş atalarımız işte asıl iyilik dillendirilmeden yapılandır. Birine verdiğin maddi/mali destek mi? yoksa ihtiyaç halinde ki kişiye kendi başına, kendi ayaklarının üstünde durmasını sağlamak mıdır iyilik?!
Bazı insanların ihtiyaç sahiplerine yıllarca, maddi/mali destek sağlayarak, o insanı kendine muhtaç etme durumu iyilik midir? yoksa iyilik yaptığını düşünen kişi, ihtiyaç sahiplerinin gözünde kendini ilahlaştırılarak egosunu mu tatmin etmektedir. Çok ince bir çizgide yürüğümün farkındayım.Tabi ki iyiliğin bir ölçütü, ölçü birimi yoktur.
Birçok psikolog, bireyin iyilik yapmasını toplumda değer görme isteği olarak nitelendirmiştir. Ne kadar üzücü bir durum. Ve maalesef evet beynimiz, duygularımız o kadar garip işliyor ki kimi zaman bilinçsizce iyilik, karşılık beklentisi içinde yapılan eylemlere dönüşü veriyor.
Bazen ütopik (gerçekleşmesi neredeyse olanaksız düşünce) hayallere dalıyorum. Öyle bir toplum, öyle bireyler düşünüyorum ki kötü addedilecek hiç bir olgunun barınmadığı. İhtiyaçtan fazlasını talep etmeyen, fazla olanı, olmayan ile karşılıksız paylaşan. Hırslardan, kinden, öfkeden, bencillikten, ötekileştirmeden arınmış bir toplum. Herkesin saygı çerçevesinde iletişimde olduğu manevi yönden gelişmiş bir toplum, insanlık. Bütünsel olarak bu değişimin yaşanması için de bireyin kendini
keşfetme yolculuğuna daha çok çıkmasını umut ediyorum.
İçinde ki kötüyü bil, tanı ki sana aydınlığın ne kadar ulvi bir kaynak olduğunu göstersin. Tıpkı bir çocuk ile konuştuğun gibi şefkatle konuş onunla, iyiliğin de kötülük kadar bulaşıcı olduğunu anlasın. Aydınlığın karanlıktan daha güzel olduğunu göster. Işığınla parla parla ki yollar aydınlansın.
Yorumlar
Yorum Gönder